Hayvandan İnsana Doku ve Organ Naklinin (Xenotransplantasyon) Etik Boyutu
(Bu makale “Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi” 2007 yılı 16. sayısından alınmıştır. Orjinal PDF dosyasını görüntülemek için tıklayın.)
Hayvandan İnsana Doku ve Organ Naklinin (Xenotransplantasyon) Etik Boyutu
Ethical Dimension of Tissue and Organ Transplantation Jrom Animal to Human (Xenotransplanlation)
Esin Karlıkaya,
“Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi AD, Edirne
İnci Hot
“İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi AD, İstanbul
ÖZET
Xenotransplantasyon, değişik türler arasında doku ve organların nakli olarak tanımlanır. Donör bulabilmenin ve üretiminin hızlılığı gibi lojistik avantajlar yanında, finansal avantajlar da bu alanda- ki çalışmaların sağlayabileceği kazançlar arasında sayılmaktadır. Bunların yanında, tıbbi ve ahlaki açıdan karara bağlanamayan ve henüz karanlık olan birçok belirsizlik de bulunmaktadır: Hayvandan alınan doku ve organların reddi, insan ve hayvan dokusu arasındaki fizyolojik uyumsuzluk, daha uygun hayvan dokularının oluşturulmasına ilişkin deneylerin etik yönleri, hayvanlardan geçerek insanlığı tehdit edebilecek yeni hastalıkların ortaya çıkması riski, toplumsal, dini ve kültürel bakışlardaki farklılık, hayvan hakları savunucularının doğal endişe ve tepkileri, çok pahalıya mal olabilecek bu teknolojinin tüm insanlar arasında adil dağılımı konusundaki ekonomik baskılar, insanın doğanın yapısına müdahil olup olmama hakkı konusundaki farklı felsefi görüşler.
Bu çalışmada, xenotransplantasyon araştırmalarındaki tarihsel süreçle birlikte yararlı yönleri ve konuya ilişkin hala çözülemeyen çok sayıdaki etik ikilemin gündeme taşınarak yeni bir tartışma açılması amaçlanmaktadır.
Anahtar sözcükler: Xenotransplantasyon, etik, riskler, avantajlar
Bu bildiri, 17-20 Ekim 2007 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi’nde sözlü bildiri olarak sunulmuştur
Giriş
Son yıllarda transplantasyonun farklı bir türü olarak popülaritesi yükselen xenotransplantasyon, ‘yabancı’ anlamına gelen Yunanca kökenli ‘xeno’ kelimesinden türetilmiş olup günümüzde farklı türler arasında, özellikle de hayvandan insana hücre, dokuya da organların naklini tanımlamak üzere kullanılan bir terimdir (1).
Organ nakli denince genelde ilk akla gelen böbrek, karaciğer, kalp gibi tam bir organın naklidir. Oysa özelleşmiş hücre doku gruplarının da insandan insana ya da hayvandan insana nakli söz konusudur (1).
Daha az bilinen bir yöntemle de nakil için sırada bekleyen bir karaciğer hastasının, modifiye edilmiş domuz karaciğer hücreleri içeren bir makinaya bağlanarak diyaliz benzeri bir işlemle, toksik maddelerin eliminasyonu sağlanarak, organ bulunana dek geçici olarak yaşam süresinin uzatılması mümkün olabilmekte, Amerika ve Avrupa’dan domuz karaciğer hücrelerinin kullanıldığı diyaliz makinaları ile yüz güldürücü sonuçlar alındığı rapor edilmektedir (1-3).
Çeşitli gazete haberleri ile toplumumuz da bu gelişmeler konusunda haberdar edilmekte (“Yedek organ deposu üretildi”, “Hayvandan insana organ nakli beş yıl içinde gerçek olacak”, ‘Dışı hayvan, içinde insan hücresi var!”, “Türk hastaya özel domuz: Organ bağışının yetersizliği, Türkiye’deki bilim insanlarını yeni arayışlara itti. Özel çiftliklerde yetiştirilecek domuzlardan alınan organlar, bağış bekleyen hastalara nakledilecek”…) (4-7);
çağdaş tıptaki en son gelişmelerin çok kısa bir sürede ülkemizde de uygulamaya girdiği göz önünde tutulunca, organ nakli için sırada bekleyen ve ticari açıdan da çok büyük bir potansiyel taşıyan binlerce hasta, belki de şimdiden bu gelişmelere hazırlanmaktadır:
Xenotransplantasyonun yararları yanında, tıbbi ve ahlaki açıdan karara bağlanamayan birçok belirsizlik de bulunmaktadır. Bu çalışmada, xenotransplantasyon araştırmalarındaki tarihsel süreçle birlikte yararlı yönlerinin ve konuya ilişkin hala çözülemeyen çok sayıdaki etik ikilemin gündeme taşınarak her yönü ile tartışmaya açılması amaçlanmaktadır.
Neden Hayvandan İnsana Doku/Organ Nakli?
Günümüzde diyaliz gibi yaşamı uzatıcı tedaviler ve organ nakli ile alınan başarılı sonuçlar, yaşamlarını kurtaracak bir organ bekleyen hastaların sayısını artırırken; yeterli sayıda organ bulunamaması da, sırada bekleyen binlerce hastanın göz göre göre yaşamlarını yitirmesi gerçeği ile hem sağlık çalışanları, hem hastalar hem de hasta yakınlarını karşı karşıya bırakmaktadır (2-3). Örneğin yalnızca ABD’de 18.06.2006 tarihi itibariyle 90,618 hasta organ nakli için sıra beklemekte ve her gün listedeki 19-20 kişi hayatını kaybetmektedir (8). Nakil için bekleyen hastaların hayatta kalmalarını sağlamanın tıbbi açıdan güçlüğü, tedavilerin ekonomik boyutu yanında, hayatlarını kaybetmelerinin yakınları üze- rinde yarattığı sosyal etkiler, iş gücü ve diğer ekonomik kayıplar araştırmacıları farklı kaynaklara ve yeni yöntemler geliştirmeye yönlendirmiştir (2-3,8). Bunlardan biri de hayvandan insana hücre, doku ve organ naklidir.
Binlerce yıl öncesinde bile yarı hayvan yarı insan yaratıklar olarak gemicilere yol gösteren deniz kızlarının, sfenkslerin, Hipokrat’ı eğiten yarı at yarı insan kentorların insanlığa yardım ettiğine inanılmıştır. Yirminci yüzyıl başlarında, hayvandan insana organ nakli girişimleri, tıbbın olanaklarının çok geri olması ve transplantasyon immünolojisinin bilinmemesi gibi nedenlerle felaketle sonuçlanan maceralardan öteye geçememiş ve hatta bu başarısız sonuçlar mevcut ahlaki değerler ve insan ırkının geleceği konusundaki endişelerle birlikte Dr. Moreau’nun canavarları, kurtadam gibi Hollywood karakterlerinin doğmasında bile etkili olmuştur. Bugünse hayvan hücre ve dokularının insanlarda transplantasyon için kullanımı artık bir hayal olmanın çok ötesine geçmiştir ve yakın bir gelecekte tam organ naklinin başarılması olasılığının bile çok yüksek olduğu ön görülmektedir.
Donör bulabilmenin ve üretiminin hızlılığı gibi lojistik avantajlar yanında, hızlı yavrulamanın sağladığı finansal avantajlar başlıca kazançları arasında sayılmaktadır. Bu tür tedaviler ile çok fazla invazif nitelik taşıyan cerrahi girişimlere duyulan gereksinimin de azalacağı bildirilmekte ve 10 yıldan daha uzun bir süredir Batılı ülkelerde yapılan araştırmalarla hücre terapilerinde minimum yan etkiler taşıyan başarılı süreçlerin kaydedildiği görülmektedir. Bu tür araştırmaların henüz çok az sayıda hastayı içermesine ve tedavilerin etkinliğinin henüz açık olmamasına karşın, istenmeyen yan etkilerin azlığı önemli bir gelişmedir (2).
Hayvandan insana organ nakli düşüncesinin yüzyıllardan beri bilim insanlarının üstünde kafa yordukları, yarım asırdan bu yana da ciddi denemeler yaptıkları bilimsel bir aktivite olarak tarihte yer aldığı görülmektedir.
Xenotransplantasyon Araştırmalarında Tarihsel Süreç 1964’te şempanzeden kalp nakli yapılan ilk hasta ameliyattan birkaç saat sonra ölmüştür; çok fakir ve sağır-dilsiz olan bu hastaya, ameliyattan önce bir izin belgesi imzalatılmasına karşın bunun bir şempaze kalbi olduğu söylenmemiştir; Reemstsma ve arkadaşlarının şempanzeden böbrek nakli yaptıkları fakir bir zenci hasta da 2 ay sonra ölmüş; 1984’te bir babunun kalbi bir bebeğe (Baby Fae) nakledilmiş, ancak birkaç hafta içinde ret reaksiyonu gelişerek bebek kaybedilmiş; 1994’te Groth başkanlığındaki ekip, naklettikleri domuz pankreas hücreleri ile 10 diyabetik hastada sağkalım süresinin uzadığını bildirmiş; 1993’te Starliz ve ekibince HIV ve Hepatit B’ye bağlı kronik aktif hepatili bir hastaya babundan nakledilen karaciğer ile 70 gün boyunca belirgin bir ret reaksiyonu olmadan yaşam süresini uzattıkları rapor edilmiş; ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) nakil için organ bekleyen karaciğer yetmezlikli hastaların genetik olarak değiştirilmiş domuz karaciğer hücrelerinin kullanıldığı diyaliz makinaları ile desteklenmesini uygun bulmuş; 1995’te İngiltere’de ticari şirketler bu amaçla domuzlar üretmeye başlamış, 1990’da Nuffielld Konseyi tarafından domuzdan insana organ naklini etik açıdan onaylayan bir rapor yayınlamış; Dünya Sağlık Örgütü 28.10.1997’de özellikle enfeksiyon riski üzerine bir rapor yayınlamış; birçok ülke de (ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İsviçre, Avustralya, Yeni Zellanda…) konuya dair raporlar yayınlayarak, ulusal düzenlemeler geliştirmiş; Avrupa Konseyi oluşturduğu komisyonlarla bu çalışmaların etik ve yasal sınırlarını çizmiştir (9-12).
“Nevada Üniversitesi’nden Prof. Esmail Zanjani’nin, 1996 yılında koyunu model olarak kullanarak, insan kan kök hücrelerini inceleme fikrini ortaya atması (13) ve sürdürdüğü çalışmaların sonucunda 9015 insan hücreleri ve 9085 hayvan hücrelerine sahip koyun Kimerayı yarattığı haberi ulusal medyamızda da yankı yaratmıştır (6,14-15).” “Kimera”, modern biyoteknolojide, “bir türe ait kök hücrelerin, başka bir türün bir üyesinin gelişmekte olan embriyo ya da fetusuna aşılanmasıyla yaratılan canlı” anlamına gelmektedir, Yunan mitolojisindeki ateş soluyan aslan başlı, keçi gövdeli, ejderha kuyruklu canavardan esinlenerek türetilmiştir (16) ve bu mitolojik yaratık günümüzde artık en azından adı itibariyle hayal dünyasından bilim literatürüne geçme fırsatını yakalamıştır (17).
Xenotransplantasyon İçin Tıbbi Engeller ve Riskler
1960’lardan 1990’ların erken dönemlerine dek yapılan başarısız girişimler hayvandan insana tam organ nakli için henüz büyük engeller bulunduğunu göstermektedir; örneğin immün reaksiyon ve fizyolojik sorunların çözümü konusu ciddi bir sorundur.(1,3,18-21).
Araştırmacılar, organ reddine neden olan immün yanıt oluşumu ve sonucunda da erken, geç organ ya da hücre reddinin engellenmesinin başarılmasıyla birlikte bu engelin de bir süre sonra aşılabileceğini düşünmektedirler (22-23).
Xenotransplantasyonda en önemli risklerin başında da enfeksiyon gelmektedir (1-3,8-12,17-24). İster insandan insana isterse hayvandan insana olsun organın reddini engellemek için yapılan immün sistemi baskılayıcı tedaviler enfeksiyon riskini zaten hali hazırda artırmaktadır. Hayvanlardan insanlara geçebilecek enfeksiyonlar için en büyük endişe ise bilinmeyen bir hastalığın ya da bilinen bir hastalığın yeni bir formunun gelişerek hızla yayılması; yalnızca hastanın, ailesinin, sağlık ekibinin değil tüm toplumun ve hatta sınırları aşarak tüm dünya nüfusunun sağlığını tehdit eder bir form almasıdır (1-2).
Enfeksiyonla karşılaşılmayan araştırma sonuçlarının yayımlanmasının ardından birçok araştırmacı xenotransplantasyon sonrasında yeni bir enfeksiyonun gelişme riskinin çok düşük olduğunu ileri sürmektedir (25-28); ancak bu hala tartışmaya açık ve yüksek risk taşıyan bir sorun olmayı sürdürmektedir (1-3,8).
İnsanlığın yararı için klonlanmış ve genetik olarak değiştirilmiş hayvan organ, doku ve hücrelerinin kullanımının, elde edilecek organ sayısının fazla olması, bekleme süresinin kısa olması, nakil öncesi transplantasyonun kapsamlı test edilme olanağı, insanlarda görülen HIV, AIDS gibi hastalıkların taşınması riskinin azalması, insan organlarının ticaretinin yapılamaması gibi potansiyel avantajlarının, enfeksiyon riski ve yeni salgın hastalıkların ortaya çıkışı gibi risklerle etkili biçimde dengelenmesinde, biyolojik güvenlik bakımından önlemlerin alınmasının yanı sıra riski engelleyici ulusal ve küresel yasal düzenlemelerin özenle hazırlanması da önemlidir (29-30).
Bu tür risklere karşı hastaların uygulamadan önce yeterince aydınlatılması ve onamlarının alınmasının yanı sıra bu konuda daha geniş çaplı tartışmalar açılarak kamuoyu oluşturulması da önerilmektedir (24). Dünya Sağlık Örgütü, 22 Mayıs 2004 tarihinde 57. Dünya Sağlık Assemblesi sonrasında üye ülkelere yalnızca ulusal sağlık otoriteleri tarafından etkili biçimde düzenlenen ve kontrol edilen xenotransplantasyon çalışmalarına izin verilmesini; zoonogenik enfeksiyonların oluşumunu ve uluslararası yayılımını engelleme konusunda küresel uygulamaların uyumu için rehber önerilerin oluşturulmasını; enfeksiyonların seyrinin kontrolü ve engellenmesi açısından uluslararası işbirliğine destek olunmasını önermektedir (1).
Xenotransplantasyon İçin Hayvanlar Üzerindeki Araştırmaların Etik Yönleri
Tüm hayvanlar xenotransplantasyon için uygun değildir. xenotransplantasyon çalışmalarının tıbbi başarısı ve ahlaki yönden uygunluğu açısından seçilecek hayvanın anatomik, fizyolojik ve genetik özelliklerinin insanlara yakın olması yanında laboratuvar koşullarında kolay üretilebilir olmaları, bulaşıcı hastalık taşıma risklerinin olmaması, etik açıdan kullanımlarının uygun olması ve seçilen hayvanın insan yararına kullanımı konusunda dini ve kültürel engellerin bulunmaması önemlidir (10).
Genetik ve verisel olarak insanlara en yakın hayvan türünün maymunlar olmasına rağmen araştırmacılar, sponsorlar ve geniş çapta bir toplum kitlesi primatların taşıdıkları yüksek enfeksiyon riski nedeniyle buna uygun olmadığı görüşünde hem fikir olup 1999’dan beri primatların xenotransplantasyon amaçlı kullanımını yasaklanmıştır (1,3,9-11,31-32). Primatların yüksek oranda zeki canlılar oldukları için laboratuvar koşullarında sosyal ve davranışsal gereksinimlerine yanıt vermenin zorluğu nedeniyle nakil için kullanımları etik açıdan da uygun bulunmamaktadır (2).
Günümüzde domuzlar, kolaylıkla üretilen evcil hayvanlar olmalarının yanında anatomi ve vücut fonksiyonları açısından insanlara çok benzemeleri ve genetik modifikasvon için uyarlanabilir olmaları gibi nedenlerle, organ ve doku nakli için en uygun insan dışı kaynaklar olarak kabul edilmektedir. (1- 3). Ancak, domuz eti yemenin hem İslam hem de Musevi dini açısından günah olması ise bu hayvanın doku ya da organlarının nakline bu dine mensup birçok kişinin soğuk bakmasına neden olabilmekte ve bu gerekçe ile domuzdan organ nakli üzerinde daha uzun süre çok tartışılacak bir sorun gibi görünmektedir (33).
Xenotransplantayon çalışmalarındaki önemli etik konulardan biri de, araştırmalarda kullanılan hayvanların haklarının korunmasıdır (11,34). Günümüzde daha fazla sayıda kisi ve sivil toplum kuruluşu “bir canlı acı çekiyorsa bunu önemsememek için hiçbir ahlaki gerekce olamayacağına” inancıyla “acıyı hissetme yetisine sahip olan hayvanların, zekaya sahip olmadığı” savı ile insan türünün esenliği için sınırsızca kullanılmasına karşı çıkmaktadır (35). Ayrıca, güçlü ve sağlıklı bir organ elde etmek için hayvanların genetik yapısının nereye kadar değiştirilebileceği konusu da önemli bir diğer etik sorun olmayı sürdürmektedir (33,35),
Hayvan araştırmalarının etik açıdan kabulü için planlanan araştırmaların insan sağlığına katkı sağlayacak, bilgiyi artıracak ya da toplumun iyiliğine yönelik uygulamalar olmasına; uygun cins, kalite ve sayıda deney hayvanı kullanılmasına; minimum strese sokarak ve az rahatsızlık vererek, bilimsel açıdan sağlam veri elde edilmesine; hayvanların daha az acı çekmeleri için uygun ağrı kesici, sakinleştirici ve anestezi kullanılmasına; canlı hayvanlarda yapılacak deneysel çalışmaların yalnızca ehil kişiler tarafından ya da ehil kişilerin denetiminde yapılmasına özen göstermek gerekmektedir (1,3,31,30).
Xenotransplantasyonun Ahlaki Yönünü Etkileyen Diğer Faktörler
Xenoransplantasyon araştırmalarının ekonomik açıdan maliyeti yüksek olmakla birlikte (34), gelişmiş ve zengin ülkelerce geliştirilen bu çok pahalı tekniğin adil biçimde insanlık yararına nasıl sunulacağı da bir başka önemli etik sorundur (1,3,9-10). Yararcı yaklaşımlar, insan sağlığı ve esenliği için hayvanların kullanılmasını ve bu araştırmaların devamını haklı bulurken; olanakların organ nakli için sırada bekleyenler arasında eşitçe dağıtıla bilmesinin önemini de vurgulanmaktadır (1-3,8-10,18-21,29, 32- 33,37-41).
Xenotransplantasyonun ahlaki açıdan onaylanması ya da reddi konusunda değişik toplumların kendi içinde bile çok farklı görüşler bulunmakta olup bu görüşler sıklıkla kişilerin kültürel ve dini alt yapıları, kendilerinin ya da ailelerinden herhangi birinin organ nakline gereksinim duyması, bu konudaki teknolojiler konusundaki bilgileri ya da hayvan hakları konusundaki görüşlerinden etkilenebilmektedir (2,17,20). Örneğin İngiltere’de xenotransplantasyonun tıbbi, yasal, dini ve etik açıdan birçok sorun taşıması nedeniyle bu tür bir sürecin toplum tarafından günümüzde kabulü bugün için düşük gibi görünse de, özellikle organın reddi ve enfeksiyon risklerinin çözümlenmesi halinde, taşıdığı yaşam kurtarıcı nitelik nedeniyle, zaman içinde İngiliz halkının pek çok kesimi tarafından etik açıdan daha çok kabul edilebilir hale geleceği belirtilmektedir (42).
Birçok insan xenotransplantasyona, doğal bir süreç olmadığı ve bir türden diğer bir türe genetik olarak değiştirilmiş organ ya da dokuların aktarılmasının tehlikeli olduğunu düşündüğü için karşı çıkmaktadır (29,37-39). Ancak yiyecek ve giyecek amacıyla hayvanların doğal olmayan bir biçimde üretildiği ya da kullanıldığı da yadsınamaz bir gerçektir (2, 43-44),
Xenotransplantasyon konusundaki çalışmalar, Hristiyan, Musevi ve İslamiyet gibi üç büyük din tarafından yalnızca insanların yararı ve esenliği için tedavi amaçlı kullanılması ve yeni genetik türlerin yaratılmaması koşullarıyla kabul görürken; Hindu ve Budist inanışına göre genel anlamda onaylanmadığı görülmektedir (2),
İslam dininin insana ve yaşama verdiği değer doğrultusunda yalnızca domuz eti yemeyi yasakladığı, hayatı kurtarmak adına hayvan hücre ya da organlarının kullanımının dinen yasak olmadığı yönündeki görüşler önemli ilahiyatçılarımızca da desteklenmektedir (7).
Katolikler açısından Hem Papa 12. Pius hem de Papa 2. John Paul, belli koşullar altında (beyin hücreleri, genital organ ve üreme hücreleri dışında) nakledilmiş hayvan organlarının kişinin psikolojik ya da genetik yapısını etkilemediğini onaylamışlardır (44). Hristiyanlıkta “insanlar, hayvanlardan farklı olarak Tanrı’nın benzerliğinde yaratılmışken; Tanrı’nın benzerliğinde yaratılmamış bir yaratıktan bir organ alıp bir insana yerleştirmek, insanlığın kutsal doğasını rencide edebilir” söylemi karşısında eğer bir kişinin ölmesi ya da bir hayvanın organının nakli ile yaşaması arasında seçim yapmak zorunda kalması durumunda pek çok kişinin bu itirazı desteksiz bulacağı görüşü yanında Tanrı’nın ilk insanları yaratılışın vekili olarak seçtiği, hem dünya hemde içindeki herşey için hakimiyet verdiği, insanların tedavisinde hayvan organlarının kullanılmasının yaratılışta verilen emrin bir uzantısı olarak görülmesi gerektiği de diğer destekleyici görüşlerdir (43).
Xenotransplantasyonun, kişinin aile ve toplum içinde kabulünü etkileyecek farklı sorunlara da yol açabileceği ileri sürülmektedir. Nenogen karaciğer, böbrek gibi organlar fonksiyonlarını göze çarpmadan tamamladığı içi daha kolay kabul edilirken; kalp transplantasyonunda alıcının göğsünde bir domuzun kalbini taşıdığını her nabız vuruşunda hatırlayacağı, bunun da sonraki dönemde psikolojik sorunlara yol açabileceği belirtilmektedir (37-38). Ayrıca, ağır ve ümitsiz hastaların, ailelerin ya da toplumun onayını almadan bu tarz deneysel tedaviye cesaret etmeye kolay ikna olmaları nedeniyle operasyon sonrasında çevrelerindeki kişilerin dokundurmalarına ve alaylarına maruz kalabilecekleri, aileleri tarafından dışlanabilecekleri ve hatta domuz kalbi taşıyan bir kimsenin sevgilisine “seni tüm kalbimle seviyorum” diyebilmesindeki güçlükle çiftler arasında tartışma ve boşanmaların gündeme gelebileceği de öne sürülmektedir (37-38). Bu noktada xenotransplantasyon çalışmalarında gizliliğin korunmasını sağlama konusu, bu olumsuzlukların önünün alınmasında önemli olmasına karşın, enfeksiyon riski açısından aileler ya da sağlık çalışanlarının da uyarılması yükümlüğü nedeniyle ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır (8-9).
Xenotransplantasyon çalışmalarının etik açıdan kabulünde en önemli noktalardan bir diğeri de, bilimsel araştırma etiğinin de temelini oluşturan aydınlatılmış onam konusudur (1-2,9). Hastanın tüm riskler konusunda kapsamlı olarak bilgilendirildikten sonra gönüllülükle ve tam bağımsız olarak böyle bir işleme rıza göstermesi, xenotransplantasyonun ahlaki açıdan kabulüne temel dayanak oluşturacaktır. Ancak ölümcül hastalığın son aşamasında bir hastanın, hayat kurtarıcı bir müdahaledeki yaklaşımı sağlıklı bir kişinin bilincinden farklı olup (burada bir hayvanın organını almak zorunda olan çaresiz bir hasta söz konusudur) hastanın tercihine saygı göstermekle yükümlü olan hekim, bu tercihte hastanın gerçek isteklerini dikkatli biçimde saptamaya çalışmalı, müdahalenin avantaj ve dezavantajını izah etmeli, hastanın bir hayvanın organı ile yaşayacağı gerçeğinin bilincine varmasını mutlaka sağlamalıdır (37-38).
Sonuç
Xenotransplantasyon çalışmalarında temel amaç tedavi edici olmalı; yapılan araştırmaların her aşamasında uygun bir insan donörün bulunmadığı ve tedavisiz bir hastalıktan muzdarip, son aşamadaki hastaların seçilmesi sağlanmalı; hayvan hücre, doku ya da organlarının naklinde temel amaç, herhangi bilinen bir tedaviden daha fazla oranda sağkalımı sağlamak ve beraberinde yaşam kalitesini artırmak olmalı; karar verme kapasitesinden yoksun olanların, özellikle de çocukların bu tür çalışmalar alınmaması sağlanmalı; en önemlisi de hastanın özerkliğine, gönüllülüğüne ve aydınlatılmış onamın alınmasına özen gösterilmelidir (1-3,31,37-38).
Xenotransplantasyon çalışmalarında, insanın kişiliğine saygı ve biyolojik güvenliğinin sağlanması temel amaç olarak sunulurken; “Hayvan organ, doku veya hücrelerinin kültürel, ahlaki değerler açısından arzu edilir ve kabul edilebilir mi? Böyle bir yöntem için gerekçe hangisidir?” gibi sorunların, belki de bilim insanları ve hatta politikacılardan çok teologlar ve etik uzmanlarınca yanıtlanması, toplumsal uzlaşıya varılmasına daha fazla yardımcı olacaktır (29).
Hayvandan insana hücre, doku ya da organ nakli çalışmaları ve sonuçlarının, çaresiz insanları kurtarmak amacıyla mı yoksa Dr. Moreau’nun Adası’ndaki umutsuz canavarların yaratılması için bir araç olarak mı kullanılacağı yine insanoğlunun elinde ve idaresinde olan bir tercih konusu olarak gün-demdeki yerini korumaya daha uzun bir süre devam edecek gibi görünmektedir.
Kaynaklar
1- Bioethics Council: National Institute for Medical Rescarch: The Cultural, Spiritual and Ethical Aspects of Xenotransplan- tation: Animal-to-Humun Transplantation January 2005, http://www.bioethics.org.nz/publications/xeno-discussion-jan05/himi/page1.html.
2- Stoye J: Xenotransplantation: panacea or poisoned chalice? http://www.nimr.mrc.ac.uk/millhillessays/1997/xenot- ran.htm.
3- Australian Gövermeni, National Health and Medical Research Council: Animalxo-human transplantation research: A guide for the community/Public consultation on xenotransplantation 2003/04, Xenotransplantation Working Party. Australia 2003. http://www.nhmre,gov.au.
4- Yedek organ deposu üretildi. Radikal 24.08.2002,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno-47524
5- Hayvandan insana organ nakli beş yıl içinde gerçek olacak. Hürriyet 11.09.2005, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?viewid629305
6- Dışı hayvan, içinde insan hücresi var! Milliyet 26.03.2007,
http://www.milliyet.com/ 2007/03/26/yasam/yas09. html .
7- Türk hastaya özel domuz. Akşam 01.12.2003, http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam2003/12/01/saglik/saglik1.html .
8- Ravelingien A: Xenotrunsplantation and the harm principle: Factoring out foreseen risk Journal of Evolution and Techno-logy 2007; 16: 127-149
9- Mortensen Mf: In the Shadow of Doctor Moreau: A Contextual Reading of the Proposed Canadian Standard for Xenotransplantation. University of Ottawa Law & Technology Journal 2005; 2: 37-73,
10- Webster NR: Animal tissuc into humans. British J of Anesthesia 1008; 80; 281-282.
11- Nuffield Council on Bioethics: Animal-to-Human Transplants: the Ethics of Xenotransplantation Regulatory Developments. http://www.nuffieldbiocthics.org/go/ourwork/xenotransplantations/page 711.html
12- World Health Organization: Report of WHO Consultation on
Xenotransplantation. Geneva, Switzerland, 28-30 October 1997, http://www.who.int/eme
13- Zanjani ED, Almeida-Poruada G, Fake AW: The human/sheep xenograft model: a large animal model of human hematopoiesis. Int | Hematol. 1990;63(3):179-192.
14- İnsan geni taşıyan süper koyunlar. Vatan 26.03.2007. http://www.vatanim.com.tr/root.vatan?execshaberdetay&tarih>26.03.2007&Newsid-113960&Categoryid-7,
15- Yüzde 15’i insan yüzde 85’i koyun. Akşam 26.03.2007
http://www.aksam.com.ir/haber.asp?a-72189,5&tarih>26.03.2007.
16- Organ Çiftlikleri Bilim ve Teknik 2004; 437 (4): 62-64.
17- Einsiedel EF: Public perceplions of transgenic animals Rev. sci. tech. OFF, int. Epiz., 2005, 24 (1), 149-157).
18- Welin S: Starting clinical trials early phase xenotransplantation reflections on ethics of he early phase J. Med. Ethics 2000;20:231-236.
19- Tibell A, Groth CG: Xenoltransplantation: Ethics and public health issues in xenotransplantation. Current Opinion in Organ Transplantation 1999;4(1):101.
20- Anderson M: Xenotransplantation: a bioethical evaluation. Journal of Medical Ethics 2006;32:205-208.
21- Bach FH at all: Üncertainty in xenotransplantation: Individual benefit versus collective risk. Nature Medicine 1998;4:141- 142.
22- Hopkins J: Study gives reassurance on safety of xenotransplantation. BMJ 1999;319;533.
23- Cozzi E, Ancona E: Xenotransplantation, where do we stand? J Nepphrol 2003;16 (suppl 7):16-20.
24- Bach FH at all: Uncertainty in xenotransplantation: Individual benefit versus collective risk. Nature Medicine 1998;4:141- 142.
25- Heneine W, Tibell A, Switzer WM, Sandstrom P, Rosales GV, Mathews A, et a: No evidence ofinfection with porcine endogenous retrovirus in recipients of porcine isletcell xenografts. Lancet 1998:352:695-699.
26- Patience C, Patton GS, Takeuchi Y, Weiss RA, McClure MO, Rydberg L, et al: No evidence of pig DNA orretroviral infec- tion in patients with short-term extracorporeal connection to pig kidneys. Lancet 1998;352:699-701.
27- Stoye J: No clear answers on safety of pigs as tissue donor source, Commentary. Lancet 1998:352:666-667.
28- Paradis K, Lanford G, Long Z, HeneineWW, Sandstrom P, Switzer WM, et a: The XEN 111 Study Group, Otto E. Search for crossspecies transmission of porcine endogenous retrovirus in patient treated with living pig tissue. Science 1999;285:1236-1241.
29- Beckman ): “Xenotransplantation und Ethik. Über die Not wendigkeit einer Vergleichzeitigung wissenschaftlicher Entwicklungen und ethischer Analyse”. Jahrbuch für wissenschaft und Ethik, Band 3, Walter de Gruyter, s. 97-111,
30- Hayvanlardan Organ Nakline Sıkı Denetim. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/haberler/genetik/2000-07-7.pdf.
31- Medical-Ethical Principles on xenotransplantation. Statement of Position of the SAMS. Swiss Med Wkiy 2001;131:388-394.
http://www.smw.ch/docs/archive200x/2001/25/smw09735.html.
32- Ferzli P: The ethics of xenotransplantation. The Ethical Spectable Februaray 2001. http://Www.spectacle, 0rg/0201/Xe- no.html.
33- Sievert M: Is It Ethical? Xenotransplantation: http://www.englishdiscourse.org/edr.1.4sievert.html)
34- Vasudevan M, Mathew R: Xenotransplantasyon: Animal rights and human wrongşs. Ethics&Medicine Spring 2003 http://findarticles.com/p/articles/mi, ga4004/is. 200304/ai n9232558/pg, 6
35- Singer P: Hayvan Özgürleşmesi (Çev: Hayrullah Doğan. İstanbul: Ayrıtı yayınları. 2005.
36- Australian Code of Practice for the Care and Use of Animals for Seientifi c Purposes, 6th Edition, NHMRC 1997, http://www.nhmrc.gov.au/research/awc/code.him.
37- Hammer C.-E.Thein: “Xonotransplantasyon: Medizinische und ethische Fragen”. Transplantation Organgewinnung und allokation., (Hg: F. S. Oduncu-U. Schroth-W. Vossenkuhn) Vandenhoeck &Ruprecht, Göttingen, 2003;294-311.
38- Blumer K: “Ethische Aspekte der Xenotransplantation”. Transplantation Organgewinnung und allokation., (Hg; F. S. Oduncu-U. Schroth-W. Vossenkuhn) Vandenhoeck &Rup- recht, Göttingen, 2003:312- 332.
39- Jonathan H: Xenografting: Ethical issues. Journal of Medical Ethics 1998;24:18-24.
40- Lei RP: Is The Use of Animal Organs for Transplants Morally Acceptable? Türkiye Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Der- gisi 2004;12(4):242-247.
41- George GF: Xenotransplantation: an ethical dilemma. Current Opinion in Cardiology 2006;21(2):138-141.
42- Scottish Council on Human Bioethics: Embryonic, Fetal and Postnatal Animal-Human Mixtures: An Ethical Discussion. http://www.schb.org.uk/publications/report9620-9020animal-human!420mixtures.htm.
43- Ücal T, Malcolm D: Ahlak: Kutsal Kitapa Göre Etik (Geniş-letilmiş 2. Baskı). İstanbul: Babylon, 555-557.
44- Correa JD, Sgrecia E: Prospects for Xenotransplantation: Scientific Aspects and Ethical Considerations. Ponteficial; Academy for Life 26.09.2001 http://www.academiavita.org/template.jsp?sezDocumenti&pagtesto/xenotrapianti/xenot-rapianti&langsenglish.