ض ر ب – DadRaBe

MODERN LÜGAT

ضرب / DaRB
vurma, ateş etme, çarpma, cins, eş, çarpım, tür, çeşit, grup, darbeleme, para basma, benzer, nevi, tip, çarpı (X) işareti, denk, nabız, benzer, ıslatma, atış, dövme

ضَرَبَ / DaRaBe
ب – dövmek, vurmak, çarpmak, tokatlamak, yumruklamak,
على- zorla kabul ettirmek, dövmek, vurmak, tokatlamak, yumruklamak, empoze etmek, darbelemek, çarpmak, yaptırmak,
في – seyahate çıkmak, gezmek, dolaşmak, göç etmek, (kalp,kanat) çırpmak,
الى – çalmak, andırmak, benzemek, akrep sokmak, …gibi olmak,
عن – bırakmak, terk etmek,
بَيْنَ – ayırmak, bölmek,

ضَرَّبَ / DaRRaBe
ب – karıştırmak,
بَيْنَ – (arasında) karışıklığa sebep olmak,
makine ile dikmek, kumaşın içini pamuk vs. doldurmak

ضَرْبٌ / DaRBün
örnek, çeşit

ضَرَبَ يَضْرِبُ ضَرْبًا / DaRaBe-YaDRiBü-DaRBen
kabuğunu soymak, empoze etmek, akrep sokmak, sopayla dövmek, ateş etmek, örnek vermek, arka arkaya çarpmak, vurmak, dövmek, dayak atmak, şiddetle saldırmak, randevu vb. için zaman belirlemek

EL-MÜFREDAT Fİ GARİBİL KURAN (Ragıb El-İsfehani) Kelime İncelemesi;

ضَرْب : Bir şeyi başka bir şeye vurmak. Darb’ın farklı tasavvurundan dolayı, onun yorumları arasında da farklıklar olmuştur. Bir şeye el, değnek, kılıç ve benzeri şeylerle vurmak gibi. Allah buyurur ki:
فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْأَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ : Vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına (8/Enfâl 12); 
فَضَرْبَ الرِّقَابِ : Boyunlarını vurun (47/Muhammed 4);
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا : Sığırın bir parçasıyla ona vurun dedik (2/Bakara 73);
وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ : Kavmi kendisinden su isteyince, Musa’ya, Asanı taşa vur! diye vahyettik (7/A’râf 160);
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ : Üzerlerine yürüyüp kuvvetle vurdu (37/Sâffât 93);
فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ : Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nice olur? (47/Muhammed 27).

ضَرْبُ اْلأَرْضِ بِالْمَطَرِ : Yere yağmurun düşmesi. Çekicin vuruşu nokta-i nazarından;
ضَرْبُ الدَّرَاهِمِ /para basımı, denir. Paradaki damga etkisi itibarıyla da bu işleme طَبْع denir. Seciye/karakter de buna benzetilerek ona ضَرِيبَة ve طَبِيعَة denilmektedir. اَلضَّرْبُ فِي اْلأرْضِ : Yeryüzünde yürümek ve ayaklarla ona vurmak anlamındadır. Allah buyurur ki:
وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ : Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman (4/Nisâ 101);
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا Ey mü’minler, yolculuğa çıkan ya da savaşa katılan kardeşleri hakkında Eğer onlar yanımızda olsalardı ölmezler ya da öldürülmezlerdi diyen kâfirler gibi olmayınız (3/Âl-i İmrân 156);
لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ : Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşmaya güç yetirmeyen yoksullara verin (2/Bakara 273);
وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَى : Andolsun ki biz Musa’ya: Kullarımla birlikte geceleyin yola çık da size yetişilmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan) endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol , diye vahyetmiştik (20/Tâhâ 77).

Çekiçle vurmaya benzetilerek; ضَرَبَ الْفَحْلُ اَلنَّاقَةَ /Erkek deve, dişi deveyi aşıladı/onunla çiftleşti, denir; tıpkı çekiçle dövmeye benzetilerek, طَرَقَ الْفَحْلُ اَلنَّاقَةَ denildiği gibi. ضَرْبُ الْخَيْمَةِ : Çadırın kazıklarını çekiçle çakmak.
Çadıra benzetilerek şöyle buyrulmaktadır: 
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا : Nerede bulunurlarsa bulunsunlar; üzerlerine zillet vurulmuştur (3/Âl-i İmrân 112); yani çadırın, altındakilerini örttüğü gibi, zillet de onları örtmüştür.
Şu âyet ifâdesi de aynı anlamdadır: 
وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ : Üzelerine miskinlik vuruldu (3/Âl-i İmrân 112).
Bu anlamdan istiâre yoluyla da şöyle buyrulmaktadır: 
فَضَرَبْنَا عَلَى آَذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا : Bunun üzerine yıllarca mağarada kulakları üzerine vurduk (18/Kehf 11); 
فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ : Aralarına kapısı olan bir duvar çekilir (57/Hadîd 13).

ضَرْبُ الْعُودِ وِالنَّايِ وَالْبُوقِ /Ud, ney ve boru çalmak; bunlar nefesle çalınır.
ضَرْبُ اللَّبِنِ : /Kerpiç kesmek; (toprağı) birbirine karıştırmakla olur. ضَرْبُ الدَّرَاهِمِ /Para basmak anlamından gelen; ضَرْبُ الْمَثَلِ /darbımesel, başkasında eseri ortaya çıkan bir şeyin zikredilmesidir. Allah buyurur ki: 
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا : Allah, bir misal verdi (39/Zümer 29); 
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا رَجُلَيْنِ : Onlara iki adamın örneğini ver (18/Kehf 32); 
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلًا مِنْ أَنْفُسِكُمْ : Allah, size kendinizden bir misâl verdi (30/Rûm 28);
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآَنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ : Andolsun, biz bu Kur’ân’da insanlar için her türlü misal verdik (30/Rûm 58);
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ : Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar (43/Zuhruf 57);
مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا : Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar (43/Zuhruf 58); 
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا : Onlara dünya hayatının misalini ver (18/Kehf 45); 
أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ : Haddi aşan bir toplumsunuz diye müsamaha gösterip/yüzçevirip ilâhî mesajı size iletmekten vaz  geçelim? (43/Zuhruf 5).

مُضَارَبَة : Bir çeşit ortaklıktır.
مُضَرَّبَة : Dikişle çokça vurulan şey.
تَضْرِيب : Teşvik etmek. Sanki o, yeryüzünde uzaklaşmak olan darb’e bir teşviktir.
اِضْطِرَاب : Değişik yönlerde çokça gitmek. Bu kelime اَلضَّرْبُ فِي اْلأَرْضِ /Yeryüzünde yürümek, sözünden gelmektedir.
اِسْتِضْرَابُ النَّاقَةِ : Dişi devenin erkek deveyi çiftleşmeye davet etmesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir